8 Temmuz 2025 Salı

Bu Sınav Kimin Sınavı?

Bugün, İren’ den 15 gün önce trafik kazasında vefat eden Batın’ ın annesinin paylaştığı bir post ile uyandım. O andan beri toparlayamıyorum kendimi. İçimde inanılmaz bir öfke var. Yasın aşamalarından biri olan ve İren’ i kaybettiğimden beri çok nadir hissettiğim öfke duygusu sardı etrafımı.

O kadar farklı şeyler duydum ki yas sürecinde tanıdığım annelerden… Evladını kaybeden bir anneyi, aynı evladın babası evden gönderip başka bir kadın ile evleniyor daha senesi dolmadan desem şaşırırsınız değil mi? Ya da bazı babaların, eşlerine evlat kaybı yaşayan diğer anneler ile iletişim kurmayı yasakladığını söylesem… Ya da bugün okuduğumuz gibi, taksirle evladının ölümüne neden olma suçundan yargılama söz konusuyken bir babanın şikayetinden vazgeçtiğini… 

Ben artık duyduğum hiçbir şeye şaşırmıyorum… Sadece, gerçek anlamda baba olanları tenzih ederek, anneleri ve babaları ayrıştırıyorum yas sürecinde. Ateş düştüğü yeri yakıyor ya, ateş büyük ölçüde annelerin yüreklerinde alevleniyor… 

Bazı babalar… Ah o bazı babalar…

İren’ i morgda gördükten sonra beni hastanenin bahçesine aldılar bir tekerlekli sandalye ile… Birden nasıl kalabalık oldu bilmiyorum… Yanıma her gelene “9. kat 917 numaralı oda. Mavi kod: çocuk” dediğimi, hep bu cümleyi tekrarladığımı hatırlıyorum.

Bir ara, babası yanıma gelip, cenaze işlemlerini nasıl yapacağımızı, hangi camiden kaldırılacağını sordu. O ana kadar bir cenaze işlemi yapılması gerektiğinin farkında bile değildim. “Fark etmez” dediğimi, onun Şişli Camisi olsun mu diye sorduğunu hatırlıyorum. Şişli’ de doğmuştu zaten, Şişli’ den yolcu olsun diye düşündüm ve tamam dedim. Sonra defnedileceği yer konuşulmaya başlandı. Babam, babaannemin üzerine; annem ise dedemin üzerine gömülebileceğini söyledi. Ben ses gelen yöne kafamı çeviriyordum sadece; ne gömülmesi, ne diyordu bu insanlar algılamaya çalışıyordum. O ana kadar her yere birlikte sürüklendiğim tekerlekli sandalyeden bir hışımla kalktım ve “İren kimseyle birlikte gömülmeyecek, biz beraber gömüleceğiz, yeni bir yer alınacak, bende üstüne gömüleceğim, sadece ikimizin olacak” diyerek ekledim babasına “Sende kusura bakma, sadece ikimiz olalım istiyorum”. Ne nahif kadınmışım, orda o anda bile kusura bakma diyebilmişim. 

Bana bir söz verildi. “Söz!” diye bir laf çıktı ağızdan. Peki o söz tutuldu mu?

Evladını kaybettikten sonra, bir anneye verilen o söz tutulmadı…

Her şey çok tazeyken, belki daha 20-25 gün olmuşken kızımı toprağa emanet edeli, mezar tapusu mevzusu çıktı. Efendim, mezarlıklar müdürlüğü mezar yeri alınırken gerekli meblağı kim ödediyse mezar tapusunu onun üstüne verirmiş. Tapunun, velayet sahibi olan anneye verilmesi için, tapu sahibi babanın yapması gereken tek şey üzerimdeki tapuyu annesine devrediyorum şeklinde bir dilekçe yazmasıymış. Yani, bu kadar basit, sadece bir dilekçe. Peki, o dilekçe yazıldı mı? Asla. “Kızım ile son bağım o mezar” cümlesini duydum ben… Diyemedim tabii o ne yapacağını bilmezliğin içinde, keşke evladınla hayattayken bağ kurabilseydin diye.

Gecelerce bu acının içinde bir de bunu neden yaşadığımı düşündüm ve tabii benim meleğim iç sesimle verdi cevabı. “Artık bağını kopar” dedi bana. Ben çok iyi biliyorum ki, benim kızım ile buluşacağım yer o toprak değil. Siz toprak parçasını son bağ olarak nitelendirin. Toprakta buluşulur belki ama cennet bahçesine kabul eder mi İren' im annesine verilen sözü tutmayanları? Ben biraz tanıyorsam etmeyeceğine adım gibi eminim. 

Bir akşam, kapı çaldı ve bir arkadaşı ile yolladığı zarf teslim edildi bana. İçinde kendine ait tapu, yanında da oraya sadece benim gömüleceğimi belirten bir not ile babalık hakkı teslim edildi. Sen İren’ i kaybedince delirmedin, bak ben seni nasıl delirteceğim der gibi. 

Her gün Zincirlikuyu Mezarlıklar Müdürlüğüne gittim. En sonunda hukuk bürosundan, velayet ölüm halinde son bulur zırvası yazan, hepsini okuma gereği dahi duymadığım bir cevap geldi bana… Peki, yine aynı hukuk değil miydi o velayeti bana veren… Rutin velayetlerde olan, hafta sonunu birlikte geçirme, evinde kalma veya yaz tatili gibi uzun dönemlerde 15 gün çocuğu alma hakkını babaya vermeyen aynı hukuk değil miydi? Üç beş tane alt alta yazılmış madde ile mi ölçeceksiniz annelik hakkımızı… Üstelik, yas literatüründe, yas sürecinin devam eden bağlar teorisi ile sürdürülmesinin altı bu kadar çizilirken, hangi hakla bir anneye çocuğun öldü ve anneliğin bitti diyebilirsin... Hukukta yas cahiliymiş! Hukuk insanlıktan çıkmış, haberiniz olsun... 

Ben o günleri yaşarken, ilk kez annelik yapamadığım duygusunu yaşadım… Cenaze işlemleri ile ilgilenemediğim için onlarca kez suçladım kendimi… İren’ imi orda tek başına bırakmış olmanın hüznünü de taşıdım… Bizim sevgimizin, bağımızın bunu hiç hak etmediğini bile bile tüm bunların acıma, İren’ ime yapılmış bir haksızlık olduğunu düşündüm… Sonra dedim ki bu benim sınavım değil, bu beni bu şekilde düşündürenlerin sınavı

Bir hayatın sonlanması ile sadece evladını kaybeden annenin sınavı başlamıyor, çevresindekilerin de merhamet sınavı, vicdan sınavı, insanlık sınavı başlıyor… Görebilene, anlayabilene elbette.

Bu zor durumu, daha da zorlaştıranlara hak helal edilir mi? Onlar, bu sınavı geçebilir mi peki?

Neyse dostlar, Batın’ ın hikayesi, bir annenin bu çaresizlik içindeki yalnızlığı, evladı hayattayken ve artık bu dünyada değilken, tek başına olmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğim bir yerden beni çok etkiledi… Kafanızı şişirdim, ama bir yıldır içimde tuttuklarımda döküldü, rahatladım…

Terapistimin şahane bir tespiti olmuştu bunları anlattığımda:

“Gaye hanım, İren hayattayken anneliğiniz nasılsa şimdi de öyle devam ediyor. Karşı tarafın babalığı nasılsa o da o şekilde devam ediyor. Bir istikrar var, şaşıracağınız bir durum yok ortada.”

Evlatlar annelerin… Sağlığında, hastalığında, varlığında, yokluğunda… Evlatlar, kanun ne derse desin, annelerin…

İşte, bu sabah gördüğüm postta da bir annenin isyanı buydu… “Sadece kağıt üzerinde baba olan şahıs oğlunun davasını satmış! Evlat benim evladım. Onu ben büyüttüm. Senin söz hakkın bile yoktu da kanunlar sayesinde adın geçti kağıtlarda. Oğluna yapamadığın babalıktan da mı utanmadın?” diye isyan ediyor Batın’ ın annesi, evladına hem ana hem baba olan annesi…

Kanunmuş, kanununuz batsın…

Canım Batın, anneciğine gideceğim yarın… O, bu dünyada yalnız kalmayacak merak etme… Sende orda İren’ le buluşmuşsundur umarım…

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder