“Seni çok iyi anlıyorum…”
Bu aralar bu cümlede kaldım… Kimler ne zaman dedi hatırlamıyorum bile ancak üst üste duyduğumdan olsa gerek kafayı fena taktım.
“Seni çok iyi anlıyorum…” diyenlere, “Neyi anlıyorsun?" diye sorasım geliyor. Aslında biliyorum cevabı:
HİÇBİRŞEYİ!
İren’ in vefatından 2 ay önce, her ölüm gibi ani ve
beklenmedik şekilde, bir çalışma arkadaşımın oğlunu kaybettik. Haberi aldığımda
iki şey düşündüm. Birincisi, çok genç yaşta bir kayıp olduğu; ikincisi, annenin
hayatının biteceği ve aklını kaçıracağı.
O zaman, bu kadar sığ düşünebilmişim demek diyorum şimdi.
Kendi hikayemde, ne kadar kaçmasını istesem de aklımı kaçırmanın
mümkün olmadığını bizzat yaşadım. Ve hayatım bitmedi, maalesef devam ediyor; ama nasıl
ediyor?
Sevdiğin birini kaybetmekle başlayan yas süreci bir
duraksama evresi değil; insanın kendi gibi dinamik bir süreç. Hareket halinde.
Dalgalı, inip çıktığın, düşüp kalktığın ama hep yolda kaldığın bir yolculuk;
hayat gibi, insan gibi. Önemli olan hayatını nasıl devam ettirebildiğin.
Zorlayıcı kısmı da bu zaten. Acıkıyorsun ama yemeğin eski tadı yok, susuyorsun
ama kana kana içemiyorsun suyu. Uyumak istiyorsun, uyuyamıyorsun; uyanmak
istiyorsun uyanamıyorsun. O yüzden “hayat devam ediyor” cümlesi doğru olmakla
birlikte; hayatını nasıl devam ettirdiğini; sevdikleri yanında olan, bu acıyı yaşamayan kimsenin tam anlamıyla bildiğini düşünmüyorum.
“Toparlamışsın”, “İyi gördüm seni”, “Çabuk döndün işe”… Bunlar iyi niyetle söylenmiş olsa bile yaslı bireyde yankısı pek öyle değil… İşine dönemeyen bir anneye “Şimdiye kadar dönmeliydin, geç kaldın”; depresyonda olan bir anneye “Çok uzadı yasın, abartıyorsun” denildiğini de biliyorum. Bu söylemleri kendimce "yasın sıradanlaştırılma eylemi" olarak tanımlıyorum. Yani, yasın biricik olduğu; kişinin içsel, ruhsal, duygusal, psikolojik hatta fiziksel dinamiğine göre şekil aldığını göremeyen gözler sürekli kendi kısıtlı fikirleri ve kelime dağarcıkları ile içinde bulunduğumuz duruma söz söyleme hakkı buluyorlar kendilerinde. Normal mi bu, biri bana söyleyebilir mi?
“Seni çok iyi anlıyorum…”
“Hadi ya! Neyi anlıyorsun mesela, bana bir anlatır mısın?”
Bir annenin çocuğunun odasına girememesinin, onun ayak
izlerine basarak o izleri silmek istemediğinden kaynaklandığını anlıyor musun? Bir
diğer annenin evdeki perdeleri çocuğunun el izleri gider diye yıkayamadığını, bir diğerinin parmak izlerini kaybetmemek için toz alamadığını; bir diğerinin kaybettiği günden beri onun nevresimi ile yattığını; bir
diğerinin sevdiği yemekleri asla yiyemezken bir başkasının sadece onun sevdiği yemekleri
yemesinin nedenini biliyor musun? Bir annenin sadece kaybının değil, evladının
geleceğinin de yasını tuttuğunu; birinin kendini bu cümlelerden korumak için aylarca evden çıkamadığını, diğerinin ise anılarla dolu olan evinde asla duramadığını; birinin
çocuğunun eşyalarını kullanırken, diğerinin hiçbir eşyasına el süremediğini biliyor
musun?
Peki ya, tek çocuğunu kaybetmiş bir anneye “Yeniden çocuk
yaparsın” derken, diğer evladı hayatta olan annelerin büyük çoğunluğunun aklının yanındakinden çok toprağa koyduğunda olduğunu biliyor musun? Hayatta kalan
evladın hem kardeşini hem de annesini kaybettiğini düşünüyor musun bu öneride
bulunurken? O annelerin, hayatta kalan evladıyla ilgilendiğinde, vefat
eden evladının abisini/ablasını kıskanmış olma ihtimalinin nasıl bir hızla zihnine hücum ettiğini, yaşadığı suçluluk hissini bilir misin mesela?
Peki, her gece evladını belki rüyanda görürsün diye ne kadar uyumak istesen de acının ve yarattığı düşüncelerin buna izin vermediğini; onu bundan sonra sadece rüyanda görebilecek olmanın umudu ile bunun ne zaman olacağını bilmemenin arasında sıkışıp kalmanın yarattığı çaresizlik duygusunu tanıyor musun?
Eski halini görmek istediğini söyleyenler, bunun artık mümkün olmadığını bile kavrayamazken; senin de zaman zaman o eski halini özlediğini ve sadece bunu düşünmüş olmanın bile nasıl bir vicdan azabı çektirdiğini biliyorlar mıdır?
İmkansız olduğunu
bile bile her gün evladının geri gelmesini dilemenin içinde yeşerttiği umudun saniyeler
içinde nasıl bir hayal kırıklığına dönüştüğünü yaşadın mı hiç? Peki, kaybettiğin
sevdiğin ile cennette nasıl kavuşacağının hayalini kuruyor musun başını yastığa
koyduğunda?
Sen neyi anlıyorsun, bana bir anlatır mısın?
Şimdi, bir daha düşün. Ağzından bir cümle çıkarken iki kere
düşün hatta olur mu?
Yasın ortak bir dili var: ACI. Herkesin bu acıyı işleme
şekli farklı. Ne olur, acımızı nasıl işlediğimize, nasıl yaşamak istediğimize
biz karar verelim, biz bulalım kendi yolumuzu. Bu yolda ilerlemeye çalışırken,
salınan birer kum torbasıyız bizler. Sağlı sollu yumruklar vurarak
dengemizi daha fazla bozmayın. Yorum yapmadan, tavsiye vermeden,
yolumuzda yoldaş olun bizlere ya da olmayın ama azıcık susun…