Mehmet Teoman’ ın sözlerini yazdığı, Tanju Okan’ ın ikonik sesiyle dinlediğimiz “Kadınım” şarkısındaki bu dörtlük, kaybımın 8. ayında İren’ in odasını toplarken kulağımda çaldı hep…
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya, her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen (İren’im)
İren’ den 8 ay önce annesini
kaybetmiş bir arkadaşım, “Süreçte kendi yolunu bulacaksın” demişti bana. Ne
yolu, ne yol bulmayı idrak edecek durumda değildim. Fakat, zaman içinde,
arkadaşımın dediği gibi, kendi yolumu bulmaya başladım. Benim yolum,
evlatlarını kaybetmiş annelere ulaşmak, onların acılarına ortak olmak, elimden bir
şey gelmese de sadece onlarla dayanışma içinde olmak. Çünkü, İren’ siz geçen o
ilk günlerde; zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak dengemi kaybettiğim en
yoğun zamanlarda; birilerinin bana sürecin nasıl devam edeceğini söylemesine
çok ihtiyacım vardı. Bunu da ancak evladını kaybetmiş bir anne anlatabilirdi.
Sürekli, “Şimdi ne olacak?”, “Bundan sonra karşıma ne çıkacak?”, “Bugünü
bitirdim, yarın neyle karşılaşacağım?” gibi sorular vardı dilimde. Ve tabii,
tüm yaşadığım çalkantının “normal” olduğunu duymaya ihtiyacım vardı.
O günlerde yaslı anneleri elimden
geldiğince yalnız bırakmayacağımın sözünü verdim kendime. Sosyal medyadan
ulaştım onlara, bana ulaşanlarda oldu. Ortak acımız bir şekilde bir araya
getirdi bizleri. Keşke, hepsini ve yavrularını başka şartlarda tanısaydım. Evlatlarını
onların aracılığıyla bu şekilde değil, başka yollarla tanımış olsaydım.
Bizler için, evlatlarımızın
hatıralarını yaşatmak çok önemli. Geride kalan anneler olarak en büyük arzumuz
bu. Onların anılarını yaşatmak için ilk ihtiyaç duyduğumuz ise maddesel şeyler.
Çünkü, varlıklarını onlardan kalan eşyalarına tutunarak sürdürüyoruz
başlangıçta. Bazen, o eşyalara bakması dokunması çok zor olurken, bazen de
kendiliğinden dolabın önünde kıyafetlerine dokunurken buluyor insan kendini. Bu
da yas süreci gibi dalgalı. Bir gün iyi geliyor, bir gün kötü.
Kaybımın ardından gittiğim bir
psikiyatrist, İren’ in eşyalarını ve mobilyalarını odadan çıkararak, yeni
mobilyalar ile başka bir oda yapmamı söylemişti. Şu satırları yazarken bile,
aynı öfke çıkıyor yüreğimden. Haftalarca zihnimden atamadım o cümleyi. Bana ne
demek istediğini düşündüm günlerce ve acımı, İren’ imi kaybetmiş olmanın benim
için ne ifade ettiğini anlamadığını düşündüm. Bir daha da görüşmedim
kendisiyle.
Bir de çevremizdekilerin can
acıtan söylemleri var. “Eşyalarını vermezsen rahatsız olur”. Hangi anne bu
dünyada ya da cennette evladını rahatsız etmek ister ki? Uçaklarda, acil bir
durumda oksijen maskesini anne önce kendisine sonra çocuğuna takar. Bu
örnekteki gibi, o yaralı annenin kendi yarasını “saramadan”, eşyaların içinde
kaybolması yeni yaralar açmaz mı peki?
Ben, çok direndim, söylenen her
şeye kulağımı tıkamaya çalıştım, kendimi hazır hissettiğimde odasını
toplayacağımı söyledim hep ve bayram tatilinde İren’ in odasını toplamaya
başladım ve aslında buna pek de hazır olmadığımı gördüm. Ancak, yarım bırakmak
korkuttu beni çünkü ilerleyen zamanda tekrar aynı duygularla karşılaşmak
istemedim. Pişman değilim, ama benim için tahmin ettiğimden çok daha sarsıcı
bir süreç oldu.
Çamaşır asılan mandalda hatırası
olur mu bir çocuğun, ya da ipten yapılmış bir bileklikte, bir peçetede, bir
kalemde, hatta boş duran bir teneke içecek kutusunda…
Odayı toplarken, döktüğüm gözyaşlarından
çok, vücudumun verdiği fiziksel tepkiler yordu beni. İren’ i kaybetmiş olduğumu
henüz idrak edemediğim o ilk günlerdeki belirtiler ortaya çıktı. Kalp atış
hızının değişimi, sanki yüreğine bir ağırlık bağlanmışçasına kalbini yerlerde
hissetme, düzenli nefes alamama, göğüs sıkışması, mide krampları, eklemlerinde
ve başında karıncalanma ve beyninde uyuşma hissi…
Yaşadığım bu zorlayıcı deneyimden
sonra şunu söyleyebilirim. Yasın herkese göre değişen kendine özgü bir
dinamiği, hızı, şekli var. İren’ in odasındaki mobilyaları duruyor. Kıyamayıp
ayırdığım eşyaları hurçlarda saklı. Onu anlatan bir köşesi var, çok sevdiği
eşyaları ve fotoğrafları o köşede.
O oda, bizim tüm anılarımızın
yaşandığı, birlikte paylaştığımız odamız olduğu için, orada olabilmek benim
için çok anlamlı ancak çok zorlayıcı çünkü eskiden gözümü açtığımda karşı
yatağımda gördüğüm bebeğim orda değil. Gece üstünü örttüğüm, uyurken öpüp
kokladığım, arada nefesini dinlediğim
kızımın yatağı bomboş. Kendisinin olması gereken odada hatıraları kaldı.
Duvarda kendi çizdiği resimler ve Galatasaray posterleri yerine fotoğrafları
asılı.
Canım yas arkadaşlarım, canım
anneler… Eşya toplama sürecinde hepinize güç olacak şeyler yazmak isterdim.
Benim kişisel deneyimimin sizlerin yolculuğuna engel olmasını istemem
kesinlikle… Bir gün güzel evlatlarınızın eşyalarını toplamak isterseniz,
yakındaysak seve seve gelip eşlik ederim size, beraber anarız çocuklarınızı…
Gelemesem de, tıpkı süreçte bana destek olan diğer acılı anneler gibi
iletişimde kalırız… Birbirimize bir telefon kadar yakınız hepimiz…
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya, her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen (İren’im)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder