3 Mart 2016 Perşembe

Dedem'e...

Çocukluğumun her anında senin izlerin var; hatta, yokluğunda seni düşündükçe, hayatımın her anında sen varmışsın meğer… Belki de beni ben yapan en büyük etkenlerden biriydin sen…

Doğduğumda, senin güvenli yuvana bıraktılar beni, senle büyüdüm… Hayata dair öğrenmem gereken her şeyi öğrendim senden… Saygıyı, merhameti, dürüstlüğü, sorumluluğu ve daha pek çok şeyi…

Küçüktüm, sabahları uyandığımda evde olmazdın sen, ama akşam gelişinin yaklaştığını mutfaktan gelen mis gibi kokudan anlardım… Kapı çalınca koşardım, “Kim o?” derdim, “Benim kızım” deyince açardım kapıyı… “Kim o?” demeden kapı açılmayacağını da senden öğrenmiştim; terliklerini koyardım önüne, paltonu alırdım…

Küçüktüm, anaokuluna gitmek istemiyordum, ağlıyordum, bir gün annemlere “Göndermeyin bu çocuğu okula, anneannesiyle kalsın” dedin; sen o gün benim hayatımı kurtardın işte…

Küçüktüm, evde tek kaldığım günlerde, üst katta senin olmanın güvenini yaşadım hep, bana bir şey olmazdı sen varken…

Belki hiçbir zaman parka götürüp sallamadın beni ama her hafta sonu “Çocuklar temiz hava alsın” deyip pikniğe götürdün… Bir kış Uludağ’a götürmüştün beni, yukarı çıktıkça kulaklarım acıyordu, korkmuştum, ilk defa böyle bir şey yaşamıştım, sen sakinleştirdin beni, neden öyle olduğunu anlattın…



Yükseklik korkun vardı, teleferiğe binmedin, anneannemle bindik biz, döndüğümüzde, “Bir daha binmeyin, aklım kalıyor” dedin; ben o günden sonra hiç binmedim teleferiğe için rahat olsun diye…

Büyüdüm…

Üniversiteyi kazandım, ilk gün sen götürdün beni, o gururu yaşamak istedin… Senle olan her güzel anımızda gözlerin hep dolardı, öyle hatırlıyorum seni, gözleri yaşlı adam…

Sevdiğim biri oldu hayatımda, öğrendin, gelsin bir tanıyalım dedin… Sen eski topraktın ama çok da moderndin…

Ehliyet aldım ama hiç pratiğim yok, “Gel kızım ben öğreteyim sana” dedin… Senden başka bir sürü kişiyle geçtim direksiyona ama hiçbir şey öğrenemedim… Sen sakindin, anlayışlıydın… Sabırlıydın…

Evlendim, herkesten çok ağladın belki de, biliyorum ki içine akıttın gözyaşlarının çoğunu… Bir fotoğrafımız var, onda da gözlerin yaşlı yine…

Yazın gelmesini dört gözle beklerdin hep, en sevdiğin yere, toprağına gitmek için… “Ne işiniz var sıcakta güneşin altında, bırakın şu Bodrum’u, buraya gelin” derdin hep…

Kaçamak aldığım 3 gün izinle yanına geldim, beni o köy evinde sarayda gibi yaşattın… Her akşam sorardın, “Anneannen ne yapsın kahvaltıda, kuymak seversin, yapsın mı?”… Sabahı bitirirdik, “Fatma, dolma yap kızıma o çok sever” derdin… Hiç unutmuyorum, eve girdiğimizde buzdolabında şişe şişe Cola’lar vardı, siz içmezdiniz aslında, sırf ben geliyorum diye dolabı doldurmuştun…

Ufak şeyler belki ama benim için çok anlamlı anılar oldu hepsi… Senin, sadece beni değil, tüm torunlarını, tüm aileni nasıl bir hassasiyetle sevdiğinin göstergesi hepsi…

Hamileydim, kulağımda mantar oluştu, sen buldun bana en iyi doktoru, “Ben giderim” dedim, sabah bir baktım kapıdasın, doktordan çıktık, karnım aç değildi ama sana kabul ettiremedim bunu, “Olmaz kızım, gel şurda yemek yiyelim” diye zorla yemek yedirdin bana… Ben sana ufak bir jest yapmak istedim, hesabı istedim, “Ben burdayken sana yakışmaz ödemek” dedin…

Her akşam arardın, “Canın bir şey çekerse söyle anneannen yapsın” demek için…

Ben gelirdim size, akşam geç saate kalıyorum diye istemedin bir süre sonra, o yaşta üşenmedin, kravatını takıp, takımını giydin sen getirdin yemekleri bana…

Sen çok başka bir adamdın…

İren’e oda bakıyorduk, masada oturmuş seçtiklerimizi karşılaştırırken geldin yanıma, “Sen neyi hesaplıyorsun?” dedin, gösterdim sana modelleri, kıyasladım, “Hangisini beğendiysen al kızım, üçü beşi hesaplama, ben alacağım odasını” dedin… Her ne kadar “Olmaz” desek de sana kabul ettiremedik… Şimdi ben o odayı değişmek istiyorum bazen biliyor musun, sonra da dedemden İren’e en büyük hatıra deyip vazgeçiyorum…

Doğuma gideceğimi sana söylemek istemedik, heyecanlanırsın diye, ama bunu da ne kadar saklayabiliriz ki… Öğrendin, “Sabahtan gelme, doğum bitince ararız gelirsin” dedik… Yine bizden önce hastanedeydin sen, saatlerce bekledin, elimi tuttun, öptün, yine ıslaktı gözlerin…

Uzun süre sizde kaldık İren’le... Elinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştın hep bana İren'e bakarken, kucağına alamazdın ama İren’i, “Aman kızım bir yerine bir şey yaparım diye korkarım” derdin… Beraber tutardık hep senle…

Sonra, seni en son sağlıklı gördüğüm gün, İren idrar yolu enfeksiyonu olmuştu, hastaneden çıkıp size gelmiştik, kapıda karşıladın, “Çabuk çabuk çocuk üşütmesin” diye içeri aldın bizi…

Ertesi sabah, dersten çıktığımda bir sürü cevapsız vardı telefonumda, “Bir şey oldu” dedim, aklıma sen gelmedin önce, eve geldim, seni hastaneye kaldırmışlar bile, ancak akşam gelebildim yanına, önce abimi gördüm, ağlıyordu, sonra seni gördüm, tutamadım kendimi, keşke senin kadar güçlü olabilseydim yanında… Sık sık gelirdim yanına ama bazen de sen çağırtırdın, özlerdin herhalde, belki de son görüşlerin olduğunu biliyordun ondan hep yanında istiyordun bütün torunlarını…

Eve çıktın, hemen İren’i getirdim sana, 5 dakika gördün, o senin yanağını sevdi, sen ona yine yaşlı gözlerinle baktın…

Bir gece uykudan babamın ağlamasına uyandım ve “DEDEM” diye fırladım yataktan… Artık bitmişti biliyorum… Sabah son kez evinden çıkmadan gördüm seni bir kez daha, melek olmuştun, bembeyaz bir melek!

Nur içinde yat, huzurla uyu, ruhun şad, toprağın bol olsun demekten başka yapacak hiçbir şeyimiz yok artık!


Bizlere, bana kattığın her şey için sana minnettarız dedem, seni hala çok seviyor ve çok özlüyoruz…