10 Mayıs 2025 Cumartesi

Yokluğunda Anne Olmak

“Bir kadının yaşayabileceği en mükemmel andır o! Bebeğinin varlığını öğrendiği an; onu kucağına aldığı an; büyümesine, yaptığı her yeni davranışa tanıklık ettiği an... İşte tam da bu sebeple, annelik serüvenini üçe ayırıyorum: Doğum öncesi, Doğum, Doğum sonrası” demişim eski bir yazımda.

Şimdi, 4. maddeyi ekliyorum annelik serüvenine: Yokluğunda anne olmak

Anne olmak, yeryüzünde kendi canından daha kıymetli bir cana sahip olmaktır!

Ve, evladın artık yeryüzünde olmasa bile, halen en kıymetlinin O olmasıdır!

Geri dönüşü olmayan bu yolda; göremediğin, koklayamadığın, dokunamadığın, sesini duyamadığın bir cana annelik yaparak, anneliğin mucizesine ve kutsallığına hayran olmaktır.

Anneliğini, hayatındaki bu büyük eksikliğin içinde tamamlamaya çalışmaktır. Yavrundan sana kalan sonsuz sevgiye, bitmeyecek bir özlemi de katarak harmanlamaktır acıyı, kederi, çaresizliği, öfkeyi, isyanı, tevekkülü... Bazen gözyaşlarıyla, bazen onu andıkça yüzünde beliren tebessümle…

Bu yoksunlukta dayanıklı kalabilmek için verdiğin “anneliğini devam ettirme mücadelesidir” yokluğunda anne olmak!

Anne olmak, hayatta alabileceğin en güzel hediyenin sana bahşedilmiş evladının olduğunu bilmektir… Ardından gözyaşı döküyor olsan bile…

Bebeğim, Balım, İREN’ im ANNE’ n seni çok seviyor! Nerde olursan ol; ne kadar uzak ya da yakın olduğumuz fark etmez; ben seni sevmekten, çok sevmekten, sadece seni sevmekten asla vazgeçmem!

Demiştin ki bir kere; 

“Anne, başkası benim annem olsaydı onu hiç sevmezdim, ben yine seni severdim.”

Demiştim ki; 

“O zaman beni tanımazdın ki, seni doğuran başkası annen olurdu, o da seni çok severdi, sende onu çok severdin.”

Ve sen demiştin ki; 

“Ben seni tanırdım yine, yolda karşılaşırdık, kokundan tanırdım, seni severdim.”

Bende diyorum ki; 

“Senden başkası olsaydı doğurup büyüttüğüm, ben yine kokundan tanırdım seni karşılaştığımız o yolda, seni severdim, dünyaya bin kere gelsem bin kere senin annen olmak isterdim.”

Biliyorum ki, cennetinde kavuştuğumuzda kokumuzdan tanıyacağız birbirimizi...

Ben hayaline de anne olurum İREN' im, seni sevdiğim gibi severim hayalini de. Sen bu dünyadayken sana aşık olduğum gibi hayaline de aşık olur, yeniden büyütürüm kalbimde seni…

Bana hep söylediğin gibi, “Merak etme, o iş bende!”  

G💗İ    Sonsuza Dek

 

 

9 Mayıs 2025 Cuma

Avunmak...

 avunmak: 1. bir şeye kendini vererek acısını, kederini unutmak

                  2. bir şeyle yetinip oyalanmak

                  "Çocuk avunmak bilmedi, annesini aradı."

Keşke sözlük yazarları “avunmak” fiilini tanımlarken, nasıl avunacağımızı da belirtseymiş…

“Avunmak” bu tanımdan mı ibaret? 

Bence, “avunmak”, kederini unutmak değil, kederinle baş etmeye çalışmak.

Bence, “avunmak” için verilen örnek cümle şu olmalıydı:

"Anne avunmak bilmedi, çocuğunu aradı." 

Evladını kaybetmiş bir anne nasıl avunur? Yas tutan bir anne nasıl avutur kendini?

Öncesinde, inancını sorgulasa da, sonrasında inanır “cennetin” varlığına ve orada onu bekleyen bir “melek” olduğuna. Çünkü, yasın altı aşamasından olan pazarlığın artık işe yaramadığını kavramıştır. “Ne yaparsam, ne kadar ağlarsam geri gelir? Yerine kim gitse geri gelir?” soruları yanıt bulmamıştır. O, gelemeyeceğine göre ben gittiğimde kavuşacağız düşüncesine tutunarak yaşar. 

İnanmak ister, kimi zaman umutla kimi zaman çaresizce.

Varlığının devam ettiğine, kendini hissettirdiğine inanarak devam edebilir sadece çünkü…

Bazen bir kelebek uçar yanından, bazen bir kuş tüyü düşer önüne. Bazen cama konan bir güvercine, bazen bir yaprakta gördüğü uğur böceğine inanmak ister… Bulutlara, gökteki yıldızlara…

Denk geldiği bir şarkı da düşer varlığı kulağına ya da burnuna gelen bir koku da…

Bazen bir el hisseder omzunda, “Sen mi geldin?” diye sorar görmediği o ele.

Bazen de onun için yaptığı şeyler ile avutur kendini. Katıldığı bir atölyede anar evladını, bir blogda yazar, kağıda kaleme söze döker evladının varlığını, yokluğunu, eksikliğini, özlemini… 

Sevdiği şeyleri yapmak kimi gün iyi hissettirir kimi gün “Onsuz nasıl yapayım?” dedirtir.

Böyledir işte avunmak… 

Peki, hangi annenin yüreği bu avuntuyla yetinir? Hangi annenin yüreği evlat acısını unutur?

Günün sonunda şunu sorar: “Eee, bunları yaptık da ne oldu? Bitti mi kederle kuşatılmış özlem?”

Bitmez… Hiç bitmez… Hatta katlanarak artar…

Ve kendini avuttuğunu bile bile, “avunma” ya muhtaç kalır her yeni doğan günde…

Çaresizliği görüyor musunuz? Ötesi de var…

Her gece, rüyasında görebilmek için dua ederek koyar başını yastığa. Ve bazı sabahlar çok acımasızdır. Gözünü açar açmaz “Görmedim, göremedim.” der ve nedenini sorgulamaya başlar…

Annenin, eksik hayatında hiç eksilmeyen onlarca soru vardır artık. Cevapsız! 

Ve anne, eksik hayatında, kendini nasıl avutacağının onlarca yolunu arayarak geçirecektir geri kalan hayatını… Çünkü kederiyle baş etmeye çalışmanın bir parçasıdır "avunma"...

3 Mayıs 2025 Cumartesi

Yas Eşlikçisi Olmak Ya Da Olmamak...

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’ nun “Yas’la Çalışırken Ne Yapmalı Değil, Nasıl Kalmalı – Şefkatli Bir Alanda Metaterapötik Eşlik” eğitiminde beni çok etkileyen bir bölüm oldu ve sizlerle paylaşmak istedim. 

YAS EŞLİĞİ İLKE METNİ 

Yas; bir patoloji değil, bir insanlık halidir. (Yas; tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, kayıpla birlikte içinden geçilen doğal ve kişisel bir süreçtir.)

Müdahale değil, eşlik edilir. (Yaslı kişiye “müdahale etmek” acısına/kendi acınıza tahammülsüzlük göstergesidir.)

Sessizlik, yası taşıyan bir dil olabilir. (Yaslı kişi konuşmaya zorlanmamalı, sessizliğine saygı duyulmalıdır.)

Acı düzeltmeye çalışılmaz. (Acıyı onarmaya değil, acının yanında kalmak, acıyı duymaya çalışmak önemlidir.)

Yas; eşlikçinin kendi duygularını tanımasına yardım eder. (Yaslı kişiyle birlikteyken kendi acılarımızı, korkularımızı, çaresizliğimizi de fark ederiz.)

Şefkat, eşlikteki temel tutumdur. (Yaslı kişiyi, teselli etmek/akıl vermek yerine, şefkatle yanında kalabilmek önemlidir. Şefkat, pasif bir tutum değil, duygusal bir duruştur.)

Yasla çalışmak değil, yasla yağmura yakalanmış gibi yürümek gerekir. (Yaslı kişiye şemsiye tutmak, onun duygularını yok saymaktır. Önemli olan, yas yağmurunda birlikte ıslanabilmek, birlikte kalabilmektir.)

Yaslı kişinin çevresindeki kişiler olarak, yaslarına müdahale eden taraf mısınız, eşlik eden mi?

Eğer müdahale eden taraftaysanız ➡️ Yas sürecine destek olmak bu kadar kolayken; neden hem kendiniz hem de yaslı kişi için bunu zorlaştırıyorsunuz? Çünkü, bu kadar büyük bir acıda siz olsanız ne yapardınız düşüncesi aklınıza geldikçe duygu durumunuz bozuluyor. Çünkü, yaslı kişiye değil, aslında “ben olsam ne yapardım” sorusuna odaklanıyorsunuz ve yasa körleşerek, bu basitliği fark edemiyorsunuz.

Eğer eşlik eden taraftaysanız ➡️ Acının yanında cesurca kalabildiğiniz için, yaslı kişinin en son ihtiyacı olan teselli cümlelerinden uzak durarak, ona akıl vermek yerine şefkatle elini tuttuğunuz için; O, acıya ve hayata meydan okurken sadece yanında olabildiğiniz için kendinizle gurur duyun. Ve bilin ki, yaslı kişi sizi ve duruşunuzu asla unutmayacak!