Blogda ki ilk yazım olan ‘Anneliğe İlk Adım’ da İren’in hayata nasıl
tutunduğunu ayrı bir yazı konusu olarak anlatacağımı yazmıştım… Ancak fırsat
bulup, sözümü tutuyorum…
Hamilelik, bir kadının kendini en özel hissettiği dönem bence… En güzel,
en mutlu, en güçlü…
O ‘annelik içgüdüsü’ denilen şey, bebeğinin varlığını öğrendiğin an
başlıyor gerçekten…
Ben o süreçte defalarca, ‘Ömür boyu bu şekilde kalabilirim’ dediğimi çok
net hatırlıyorum. Bunun sebebi, büyük ihtimal, ilk aylarda yaşanan bulantılar ve
son aylarda başlayan dayanılmaz mide yanmaları dışında hiçbir problem yaşamamam
sanırım…
9 aylık heyecanlı bekleyişin sonuna yaklaşırken başladı benim
sıkıntılarım, bunlar fiziksel değil, ruhsal sıkıntılardı…
Doğum korkusu sardı… Ona nasıl bakarım korkusu kapladı içimi…
İren’de bunları hissetmiş olacak ki, ben ne kadar ‘Doğurmak istemiyorum,
korkuyorum, böyle kalsın’ dediysem, O, o kadar doğmamak için direndi!
Başından beri normal doğum istiyordum, eşimde, doktorumda beni
destekliyordu… Fakat, zaman geçtikçe, yapılan son kontrollerde, NST’de mesela,
herkes 20 dakika da işini bitirip çıkarken, ben 1 saate yakın kalıyordum, çünkü
normalde kıpır kıpır olan İren, orada kımıldamıyordu bile…
Ha kımıldadı, ha kımıldayacak, ha kasıldı, ha kasılacak diye diye 5-6 kez
bağlandım oraya…
Sonra, doktorumuz, İren’in iri bir bebek olduğunu ve bu işin eninde
sonunda sezeryana gideceğini söyledi… Ben, normal doğumda ısrar edince, beklenen
gününden 4 gün önce (amaç İren’in iyice toparlak bir şey olmaması), suni
sancıyla normal doğum yapabileceğimizi söylediğinde sevindim sevinmesine de, böyle
bir şeye hazır değildim henüz…
Tabii, bu iş, senin keyfini beklemiyor!
Herkesi, bir telaş, bir heyecan aldı... O son gece, sabaha kadar uyumadan
kendime terapi yaptım ütü yaparak… (gerçekten çok yaratıcıymışım!)
Sabah, denilen saatte hastaneye vardığımızda, bir ilaç ve ardından
serumla suni sancı verilmeye başlandı… Yaklaşık 9 saat sonunda, İren’in anne
karnından dünyaya ‘merhaba’ demeye hiç niyeti olmadığından, bende de artık
sabır kalmadığından, sezeryana karar verdik… Şimdi, düşünüyorum… En başından,
doktorumuzu dinleyip bunu yapsaydım da, saatlerce yatağa bağlı kalmasaydım ve
amacına ulaşmayacak bir girişim için boşu boşuna bebeğimi zora sokmasaydım; ya
da biraz daha sabredip normal doğum mu yapsaydım diye…
Sonuçta, değişen hiçbir şey yok… Hepimizin tek hayali bebeğini sağlıkla
kucağına almak… Neticede öyle oldu çok şükür ama hem genetik faktörlerden hem
de sezeryan dolayısıyla bebeğimi istediğim kadar emzirememenin verdiği suçluluk
duygusu sanırım aklımın bir köşesinde hayat boyu bir iz bırakacak!
Bana sorarsanız, her şeyi akışına bırakmalı, olmuyorsa da zorlamamalı! Doktorunuzun
sözü mutlaka dinlenmeli!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder