“Evladını kaybeden bir annenin acısıyla, yasıyla aynı evde
yaşamak nasıl bir şey?”
İroş’um,
Bugün cumartesi. Genelde haftasonlarını anneannen ve dedenle
geçirmek istiyorum. Senin öğrettiğin gibi dayanışma içinde. Bugün de öyle oldu.
Birlikte yola çıktık, biraz dolaştık. Dedeciğin yanımızdan ayrılınca, anneannen
ağlamaya başladı. Hepimiz saklıyoruz birbirimizden gözyaşlarımızı ama bazen tutulamıyor.
Ağlayan suçlu hissediyor kendini diğerini de üzmekten korktuğundan.
“Neden ağlıyorsun?” diye sordum anneannene. Uzun bir sessizlik
oldu. “Bana bu gözyaşların değil mi?” dedim. Başını sallayabildi sadece.
“Haklısın, ağlanacak haldeyim.”
“Hepimiz.”
“Evladını kaybeden bir annenin acısıyla, yasıyla aynı evde
yaşamak nasıl bir şey?” dedim. “Seninle böyle bir video çeksek, sen anlatsan ve
paylaşsak” teklifimi redetti “Ben anlatamam, sen yaz” diyerek.
Anneannende bir anne. Evlat kaç yaşında olursa olsun, evlat
işte! Hiç büyümeyen, bu acının içinde bile büyümüş olunacağı kabul edilemeyen.
Senden sonra ki, ilk aylarda, belki de en sinirlendiğim
kişiydi anneannen, yani annem! Her şefkat gösterdiğinde, her soru sorduğunda,
her şunu yer misin bunu içer misin, onu mu hazırlayayım bunu mu pişireyim dediğinde,
anneannene bana annelik yapmaya devam ettiği için sinirleniyordum. Önceleri
sessizce cevap veriyordum, suskunluğumdan anlar diye; sonraları hayata, gidişine
olan tüm öfkemi ondan çıkarırmışçasına “Sorma”, “Gelme”, “İlgilenme” diyerek
kalbini kırıyordum. Ama her kötü olduğumda da onun şefkatine sığınıyordum.
Bir gün dürüstçe konuştum. Bu içten davranışlarının bana iyi
hissettirmediğini, benim “Ne istersin?” diye soracağım evladım yokken onun
anneliğinin devam ediyor olmasının bana fazla geldiğini anlattım. Evlatları
hayatta olduğu için benden çok daha şanslı bir kadın olduğunu da ekledim.
Ağladı anneannen, zaten bilirsin ki gözünün ucundadır hep
yaşları. Alınmadı, kırılmadı, kızmadı. Ne yapması gerektiğini bilemediğini, ben
nasıl davranmasını istersem öyle yapacağını söyledi ve böyle hissedebileceğimi
düşünemediği için özür diledi bir de üstüne.
Anneannen, anneliğin ne olduğunu hatırlattı bana bir cümlesi
ile.
Benden çok daha şanslı bir kadındı ama bugünkü sohbetimizde gördüm ki pek
öyle değilmiş.
Evladını kaybeden bir annenin annesi olmakta çok zormuş.
16 ayın sonunda, halen geceleri ben uyumadan uyumuyor
mesela. Ve tilki uykusunda, “gık” desem yanı başımda buluyorum onu. “Ben buradayım”
diyor. İlk zamanlarda, bir bebeği uyutur gibi dizlerine yatırarak uyutuyordu
beni. Geceleri, nefes alamadan boğularak uyandığım her anda, elinde bir bardak su ile bekliyordu başımda. Attığım bilinçsiz çığlıklara çaresiz gözyaşları ile eşlik
ediyordu. Donuk bakışlarımı boş duvarlara kilitlediğimde, “Ambulans” demesiyle
kendime geliyordum (çünkü hiçbir anne evladı için ‘gelmeyen’ ambulansı
beklememeliydi!).
Siz, uyurken ağlayan birini gördünüz mü hiç?
Benim annem, uykusunda ağlayan kızını izliyor uzun zamandır.
Ve uyandırmakla uyandırmamak arasında ikilemde kalıyor çünkü eğer İren’ li bir
rüya görüyorsam ve uyandırıldıysam nasıl kızacağımı biliyor.
Evladını kaybeden sadece ben miyim bu çatının altında?
Anneler, evlatlarının her derdine derman olmak ister ve çoğunlukla
bir yolunu da bulur. Bu derde derman olamamak bir anne için çok sarsıcı değil
mi?
Yas çaresizliğine, çare olamadan eşlik eden bir anne, nefes
almaya devam eden evladının da yasını tutmaz mı?
‘Anneannesi’ senin cümlelerin ile bitireyim:
“Evladını kaybeden bir annenin acısıyla, yasıyla aynı evde
yaşamak nasıl bir şey?”
“Daha önce görmediğin şeyleri görüyorsun. Evde herkesin
buluştuğu sofrada buluşmamak gibi, derin bir sessizlik içinde oturmak gibi, uykusunda
ağlayan birini görmek gibi… Çok şey yapmak istesende ne yapacağını bilememek
gibi… Bir şeyler söylemek istesende doğru zaman mı emin olamadığın için susmak
gibi… İlk defa böyle bir şey yaşıyoruz, kimse yaşamasın, bu son olsun… Seninle
görüp öğreniyoruz ama bilemiyoruz… Hem torununun yokluğuna, hem evladının
haline üzülmek, iki taraflı acı. Seni üzmemek için gözyaşlarını saklamak gibi,
tutamayıp belli ettiğinde hem sana hem İren’ e karşı kendini suçlu hissetmek
gibi… Anneni üzdüm diye ondan özür dilemek gibi… Anlatması çok zor, şahit olup
yaşaması da… Ne gidenine, ne kalanına bir anne olarak derman olamamak ruhumu
yaşlandırdı…”
Senin ruhun, enerjin hepimizden genç ‘anneannesi’…
(Yeterince ağladıysak, tatlı bir anı tebessüm olsun yüzümüzde…
“Anneannesi, İren mamasını nasıl yedi bak…” “Anneannesi, İren ne
yaptı biliyor musun?” gibi cümleleri sık duyduğundan olsa gerek; konuşmaya yeni
başladığında, İroş, ‘anneanne’ yerine ‘anneannesi’ diyerek seslenirdi anneannesine.)
Seni çok seviyoruz ‘anneannesi’…