6 Ekim 2024 Pazar

YAS GÜNLÜKLERİ -2- Yasın Çeşitleri

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım; neler yazacağımı merakla beklediğini, sanki arkası yarın gibi, ne zaman yazacak, yazsa da okusak hissiyatı oluşturduğumu söyledi. Bunun üzerine, genel olarak basmakalıp bilgilerle hareket edildiğini düşündüğüm ve şu an beni en çok meşgul eden “yas” üzerine bir seri oluşturmaya karar verdim.

(Böyle bir düşünce oluşmadan, serinin ilk yazısı olacağını bilmeden, yas üzerine kaleme aldığım satırları okumayanlar için linkini aşağıda paylaşıyorum.) 

https://irenlehayat.blogspot.com/2024/09/yasn-iki-ay.html

YAS GÜNLÜKLERİ başlıyor…

İlk yazımda; yasın tanımı, bana göre yasın ne olduğu, yasın aşamaları ve bu aşamalarda neler yaşadığımdan bahsetmiştim. İkinci yazının konusu ise yasın çeşitleri… Yas; tipik yas, patolojik yas ve travmatik yas olmak üzere üç çeşide ayrılıyor. Aslında, hangi çeşidi yaşayacağımız kimi kaybettiğimiz, nasıl kaybettiğimiz, kaybımızın yaşı, kaybımızla kurduğumuz ilişkilerimiz ve kişilik durumumuza göre şekilleniyor. Ben, kendimce travmatik yas yaşadığımı düşünsem de, bunun içinde diğer yas çeşitlerinden parçalar olduğunu görüyorum. Mesela, tipik yasa dahil olan kişinin günlük yaşama dönebilmesi… Bunun gerçekleşmesi başlarda pek mümkün görünmemişti ancak okuldaki arkadaşlarımın desteği ile zihnimin yetişemediği bir hızla günlük yaşama döndüm, tabii içimde kocaman bir boşlukla, eksiklerle, eskisi gibi olmayan rutinlerle… Önceleri, kendimi herkesin her dediğini yapan bir robot gibi hissetmeme rağmen yavaş yavaş kendi rutinlerimi oluşturmaya başladım… Bu geçiş sürecinde yeni bir ben tanımaya başladım… Gündüzleri işine devam eden; akşamları ise çöken karanlık ile gündüzden farklı olarak göz yaşlarına boğulan, boş gözlerle boş duvarlara bakan, malum gerçekle her sabah uyanarak tekrar tekrar karşılaşmamak için uyumak istemeyen bir ben… Günün iki farklı kuşağında iki farklı role büründüğümü düşünerek bu çelişkili durumu tanımaya ve anlamaya çalıştım haftalarca…  

Sevdiğimiz birinin kaybı ile sadece o kişiyi değil, gelecekle ilgili hayallerimizi, kimliğimizi, hayatın içinde onunla kurduğumuz ilişkiyi dolayısıyla bu ilişkide ki rolümüzü, hepsini kaybediyoruz. Bu yüzden aslında yas sadece gidenin arkasından tutulmuyor. Bu dünyada nefes almaya devam edenler değişen ve bilinmez hayatlarının yasını da tutuyor. Bence, hayat tüm anlamını yitirdi… Patolojik yas belirtilerinden olan yaşamı anlamsız bulma, geleceğe dair amaç ve umutlarının olmaması, kayba bir an önce kavuşma isteği sık sık dile getirdiğim düşünceler içinde yer alıyor.

Yas, ayrıca özgürlükte veriyor insana… Bu dünyanın sıkışmışlığı içinde büyük lüks… Korkular, içsel ve ekonomik kaygılar, sağlık sorunları… Bunların hepsi önemini öyle bir hızla yitiriyor ki insan kendini hafiflemiş hissediyor. Bu duygu evlat kaybına has olabilir… Çünkü anne-baba-kardeş-eş kaybında geride kalan bir aile, bir çocuk var ise insan ister istemez onların düzeni için ayakta kalma, eski sorumluluklarını üstlenme durumuna gelecektir… Benim kaybımda böyle bir şey söz konusu değil. Tabir-i caizse dünya yansa, kıyamet kopsa umrumda olmaz...

Gelelim travmatik yasa… Bireyin fiziksel ya da duygusal bir olay karşısında yaşadığı derin sarsıntı ve zorlanma durumuna; beden ve ruhun bütünlüğünü tehdit eden ya da bozan olaylara travma denilmekte. Bence travma içsel bir deprem… İnsanı sarsan, yerle bir eden… Enkazın altından çıkabilmek için, yok olan hayatını yeniden inşa edebilmek için insanın kendi enkazını kaldırması travma… Evet, ben her şeyim dediğim evladımı kaybettim… Bu depremden geriye kalan enkazımı kaldırmaya çalışıyorum… Dünyanın adaletsizliğinin ailemize denk gelmiş olması, yaşananlara engel olamamak, çaresizlik ve güçsüzlük ile hissizleşme, umursamazlık gibi yeni duygular tanıyorum…

Yas, kişiye özel, ne zaman sonlanacağı, hatta sonlanıp sonlanmayacağı belli olmayan bir süreç… Bu süreç benim için nasıl geçecek bilmiyorum… Bildiğim tek bir şey var… Bir daha hiç kimseyi İren’ i sevdiğim gibi sevemeyeceğim, sevmeyeceğim… Eğer bir gün tekrar dünyaya gelirsem hiç kimseyi böyle sevmek istemediğimi çok iyi biliyorum. (Bu cümlelerim İren’ den bağımsız. Eğer bir yerlerde tekrar İren’ in varlığı ile karşılaşırsam onu yine böyle çok çok sevmek isterim.) Çünkü sevgi, bağ ne kadar çoksa acı ve özlemde aynı ölçüde kavuruyor…

Ben en çok seni, sadece seni, hep seni seveyim isterim BALIM…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder