Dünyadan ayrılışının 67. günü bugün ve nüfusa göre doğum günüm…
Yas sürecinde özel günler “kritik” olarak nitelendiriliyor. Bugün,
anılarımızı hatırlatan kritik bir gün…
Günlerdir, yakın çevremde ne yapacakları ile ilgili bir
bilinmezlik var… Ben buradan cevabı vereyim… Bundan sonra benim doğum günüm 23
Mayıs! Seninle yeniden doğduğum, seninle birlikte anneliğimi de doğurduğum gün!
Aslında, anneliğim varlığını öğrendiğim 19 Eylül 2011’ de
başlamıştı… O gece içimdeki sana zarar vermeden nasıl yatabilirim diye
düşünmüştüm… Ertesi gün okulda nöbetçiyken üzerime doğru koşan çocuklardan seni
korumak için sürekli karnımı tutmuştum…
Ama annelik bu değilmiş! Annelik evladını sonsuzluğa uğurlamakmış…
Onun, hiç aklına gelmeyen bir şekilde, yokluğu ile karşı karşıya kalmak ve bu
acımasız durumu çaresizce kabul etmekmiş… Teslimiyetmiş annelik…
Nasıl ki sen dünyaya geldiğinde geleceğinle ilgili sadece
güzel hayaller kurduysam; seninle birlikte anneliğimi doğurduğumda da kurduğum
hayallerin içinde “evlat kaybı yaşamak” yoktu elbet. Bizim seninle ayrılık
içeren tek hayalimiz bir gün sen yurt dışına okumaya gidersen benim yanına
gelemeyeceğim üzerineydi… “Sen gelmezsen ben gitmem” derdin… “Gidersin,
gitmelisin”… “Gitmem” dolu cümlelerimiz peş peşe gelirdi…
Ben bugün, yas sürecindeki ilk özel gün olması sebebiyle
yalnız kalmak istedim… Yanımda olmak isteyen herkesi kibarca reddettim çünkü bu
ilki yaşamayıp ötelersem yasın bir parçası olan “özel günlerden” kaçmış
olacağımı ve bir sonraki özel günde ne yapacağımı bilmeyeceğimi düşündüm…
Tabii, anneannen “Bende mi gelmeyeceğim?” diyerek güldürdü beni… Evet, üzüldüğüm
ağladığım kadar olmasa da gülüyorum da…
Sen yanımda olsaydın, güzel bir pazar kahvaltısından sonra voleybol
antrenmanına gider, eve döner, senin ödevlerin, benim evdeki işlerim bitince
akşam çok sevdiğin mezelerden yer ve pasta üflerdik diye tahmin ediyorum…
Yatağımda bana yazdığın doğum günü notları olurdu… Bugün o notlar neden yok demiyorum
çünkü sen bana 12 yılda bir ansiklopedi cildi kadar not bırakmışsın… Onlar bana
ömrümün kalanında yeter bebeğim…
Sabah erkenden sana geldim bugün, uzunca kaldım yanında…
Anlattım, ağladım, dua ettim… Sonra nereye gideceğimi bilmeden sürdüm arabayı…
Aslında aklımda senin sevdiğin yerlere gitmek vardı ama yeni bir yer keşfedelim
istedim birlikte… Pazar günü olmasına rağmen sakin bir cafe buldum… (Arka masadakiler
gelip bırbırbır konuşmasa iyiydi… Karşımda olsan gözlerimizi devirirdik şimdi
di mi? Ben “Ay bi sus!” derdim sessizce, sende sol elini kaldırıp sol dudak
kenarını bükerken gülmeye başlardın… Sonra ne konuşuyorlar diye biraz dinler,
bana anlatırdın… Muzurca güler kendi sohbetimize dönerdik.) Yanıma hamileyken
sana yazdığım günlüğü aldım… 18 yaşına geldiğinde sana doğum günü hediyesi
olarak vermeyi planladığım için hiç okuyamadığın günlük… (Ah bir keşke daha!) Kahvaltımı
yaptım, kahvemi içerken bu satırlara başladım…
Bugünün diğer günlerden bir farkı olacaksa eğer, onun
kendimle, seninle, anılarımızla baş başa kalarak yokluğunla kurmaya çalıştığım
bağa atılan yeni bir adım olmasını istedim… 23 Mayıs’ ta pastamızı beraber üfleriz…
Bak aklıma ne geldi! Sanırım hava yolları çağrı merkezi ile
bir görüşme yapıyordum. Bana doğum tarihimi sorduklarında, “23.05.2012”
demiştim… Tekrar sorulunca kendimden son derece emin bir ses tonuyla “23.05.2012”
diye tekrar etmiştim. Sen karşımda gülmeye başladığında anladım cevabın yanlış
olduğunu… Artık doğru! Telefonu kapatınca dakikalarca kahkahalarla gülüşmüştük…
Biz, bu 12 yılda, çoğunlukla gülen, birbirini çok seven iki
insandık! Her anne-kız ilişkisinde olduğu gibi sonsuz sevgi üzerine inşa etmeye
çalıştığımız bir hayatımız vardı. Böyle -di’ li geçmiş zamanlı cümleler kurmak
çok acıtıyor canımı… İçinden geçiyorum İren’ im… Acının içinden geçilmeden, dışına çıkılmıyormuş çünkü… Öyle diyorlar.
Dün, Yeşim Ablan’ la buluştuk… O farkında değil belki ama
ben hediye olarak kabul ettim kurduğu cümleyi…
-“Sen, hepimizden farklı olarak, tuttuğun her şeyi, şu tuzluğu
bile sımsıkı tutarsın… Bir şeyin sorumluluğunu ver ve Gaye’ yi unut… İren’ i de
öyle sımsıkı tutmuştun ki, bu özellik herkeste yok, tüm hayatını ona göre şekillendirmiş,
önceliğine her zaman onu koymuştun. Bu yüzden sizi ayrı düşünmek mümkün değil… Gaye’
yle İren tek vücutta yaşayan iki insandı…”
Buradan ne zaman kalkarım, kalktığımda ne yaparım bilmiyorum… Artık -ecek, -acak eklerinden kaçınıyorum… Geleceğe dair, hele uzun vadeli planlar yapmamaya çalışıyorum. Resmi olarak bir yaş daha büyürken yeni bir Gaye inşa ediyorum… Eski kaygılarım, korkularım, her şeyi kontrol altında tutma arzum, planlı-programlı günlerim… Bunlardan uzaklaşıyorum, ayrışıyorum. Dönüşüyorum…
İçimde yeni bir çocuk büyütüyorum… Fotoğraflardan gördüğüm, videolardan sesini duyduğum… Elini tutamadığım, sarılamadığım, öpüp koklayamadığım bir çocuk… Senin yokluğunu içime sığdırmaya çalışırken, bu yeni yolda kendimi ve anneliğimi de yeniden bulmaya çalışıyorum… Eski Gaye’ den en büyük izin “sen” olduğu, yeni bir ben yaratıyorum…
Biz, tek vücutta yaşamaya devam ediyoruz annecim… Seni çok
seviyorum… Seni, hayattayken de olduğu gibi, her gün daha çok seviyorum ve her
gün her an daha çok özlüyorum!
Bu sene böyle geldin 43!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder