19 Ocak 2016 Salı

Okula Başlangıç

İren’in okul macerası nasıl başladı?

Bir öğretmen olarak, hep istedim ki İren gözümün önünde olsun, okula birlikte gelip-gidelim…

Eski okulumda 3 yaş grubu açılmayacağını öğrenince, önce dışardan birkaç okul baktım ama içime sinen olmadı. O zaman dedim ki, İren’i okutmak isteyeceğim okullara başvurayım, aslında iş değişmeyi hiç düşünmezken; ee annelik fedakarlık malum!

Sonra 10-15 gün içinde hızla şimdi çalışmaya başladığım kurum ile anlaştım ve akabinde İren’in kaydını yaptırdık. O gün, eve dönerken arabada hüngür hüngür ağlıyordum, onun geleceği için atılmış büyük bir adımdı bu.

Kayıttan önce, İren’in, okulun psikoloğu ile görüşmesi gerekiyordu, tek girmek istemediği için bende yanında girdim ve ilk soruya verilen cevapla dumura uğradım.

“İren, senin kardeşin var mı?”
“Var, Enes, Öykü, Buğra”
“Sizle mi yaşıyorlar?”
“Evet”

Sonradan öğrendim ki, bu yaş grubunda kardeş-arkadaş ayrımı yapamadığı için, apartmanda kim var kim yok saymış bizimki…

Kayıt bitti, yaz tatili, ardından okula hazırlık, formalar alındı, bir mutlu bir heyecanlı görmeyin;

“Anne gibi okula gideceğim”, “Seni görmek istersem beni Gaye Hanım’a götürün derim”

Evde okul formasını denerken
nasıl da mutlu!
Tabii, bu sürecin bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. Öncelikle, en büyük aşkı dededen ayrılmak çok zor gelecekti ona, bunun önüne geçmek için oryantasyondan bir hafta önce dedeyle görüşmeler azaltıldı; okula geleceği ilk gün baba ve anneanne ile gelmesi gerektiğinde hem fikir olduk. Ben malum, kendi dersimde…

Oryantasyonun ilk günü, ilk gözyaşları.
Oryantasyonun ilk günü, boş saatimde yanına indim, babayla oturmuş oynuyor, diğer çocuklarla asla muhattap değil, biraz onlara yaklaştırmak amacıyla babayı ekarte etmek lazım ama baba gözden kaybolduğu anda İren deli gibi ağlamaya başladı.

Sonra, babanın da gelmemesine karar verdi öğretmenlerimiz, kolay ayrılabileceği biri olsun dedik, o da anneanne oldu; kadıncağıza hayatının en zor gününü yaşattık böylece, hala anlatırken gözleri dolar.

“O çocuk, 3 saat paçama yapışıp dudakları titreye titreye ağladı, vermesek okula, çok mu acele ediyorsunuz?”

Ben, evin kötü polisi, baktım böyle olmayacak, 3. gün İren’i okula ben soktum, tuvaletimizi yapalım diye girdik, çıkarken de kapıda kucağımdan aldı öğretmeni; bu da benim en zor günüm oldu böylece, parmaklarını tek tek ayırdık bluzumdan, “Anne, anneanne” diye feryatlar… Annem arkada, İren’i görmüyor ama sesini duyup ağlıyor, ben gayet tepkisiz, sonra gizlice baktım elini tutmuş öğretmeninin, ağlamada kesilmiş, gidiyor sınıfına…

Sonrasında bende film koptu tabii, ağlaya ağlaya sınıfıma çıktım.

Aradan biraz zaman geçti, ve sabah feryat eden çocuk, ağlayan diğer arkadaşlarına;

“Ağlama, annen gelip alacak” diye telkinlerde bulunmaya başlamış.

Bunu duyunca tabii dünyalar benim oldu.

İlk iki hafta öğlen çıktı okuldan, uykuya kalmadan.

Sonra, normal düzene geçtik.

Bu arada, çok küçükler, insan kıyamıyor gerçekten; lobide bekleyen anneler, ara ara çıkıp annesini gören, ağlayan minikler… Bizim, en büyük şansımız, bu da tamamen tesadüf oldu aslında, İren’e lobide anneannenin beklediğini söylememek oldu, yani gidecek, kaçacak bir noktası yok, mecbur orda kalıp öğretmenlerine güvenmek zorunda.
İren, arkadaşlarından ayrı, parkta
tek başına oynarken.

İlk başlarda, sınıfın bir köşesine geçip gözlem yapmış; kimseyle konuşmayan, hiçbir oyuna katılmayan bir tablo çizse de sonrasında baktı ki korkulacak bir şey yok, hemen alışıverdi. Ve bizde ona verdiğimiz sözü hep tuttuk; öğlen yemeğinden sonra anneanne alacak seni, uykudan sonra biraz ders yapacaksın ben hemen alacağım seni gibi gerçek durumlar ve gerçek sonuçlar sunduk ona.

Yaklaşık bir ay böyle geçerken, bir gün yemekhanede karşılaşmamız ile film başa sardı…

Ağlıyor, yanına gidemiyorum, sonrasında öğretmeni getirmişti, bir öpücük kondurdum ona ve akşam bu durumun olabileceğini, onun kendi arkadaşları benim de kendi arkadaşlarım ile yemek yememiz gerektiğini anlattım, sorun kalmadı.

Portfolyo sunumu belgemiz.
Tabii ki, 3 yaşında bir çocuktan akademik bir beklentimiz yok, önemli olan onun düzene kurallara alışmasıydı, bunu da sağladık. Artık, yemekte, uyku saatinde, banyoda sorun çıkarmıyor, ellerimizi yıkamamız lazım, şurubu içmemiz lazım gibi söylenen her şeyi itirazsız yapıyor. Bunun yanı sıra, bir sürü şey de öğrenmiş; portfolyo sunumunda gördüklerim karşısında bir ben değil, tüm aile, hatta öğretmenlerimiz bile, gözyaşlarımızı tutamadık.

Daha sosyal, arkadaşları ile oyunlar oynayan (eskiden çok yabaniydi, çoook), yabancı birisini görünce ağlamayan, evde kendi sorumluluklarını yerine getiren bir çocuk oldu, bende bu haline bayılıyorum çünkü artık evi ben değil, İren topluyor, sofrayı kurmama yardım ediyor, çamaşır bile topluyor yani o kadar diyeyim :)

İşin şakası bir yana, eşim ve dedenin tüm itirazlarına rağmen iyi ki okullu oldu İren! Artık, onlarda İren’de ki değişimin farkında ve yaptığı her şeyi gururla izliyorlar.


Çok uzun bir yazı oluyor sanırım, tabii her şey böyle toz pembe olmayabiliyor zaman zaman, İren’den hiç beklemediğimiz davranışlarda sergiliyor, bunları daha sonra paylaşacağım, şimdi okulda geçen güzel anılardan bir demet sunuyorum :)

Okul çıkışı, İren'in deyişiyle "Annenin sınıfı", bölüm odasında.

Yorgunluktan bayılmış halde eve yolculuk.

                                                         


Halloween Party
Florya Atatürk Köşkü Gezisi.

Öğretmenler gününde, Civcivler Sınıfı
 Gözde ve Gizem Öğretmenle.

                                    
                                       Yılbaşı kutlamaları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder