“Acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acılarını
duyabiliyorsan insansın.”
Tolstoy
Bir haftadır, her gece İren’ imle birlikte Kartalkaya otel
yangınında kaybettiğimiz hayatlar geliyor gözümün önüne. Bu faciada, 78 kişi vefat etti. Bunların 36’ sı çocuk! Yangın, en az 30 aileyi etkiledi. Hem
de saatler içinde! Okuduğumuz, izlediğimiz şeyler için söyleyecek söz
bulamıyorum!
Ben, bu ülkede ne yaşlılara, ne kendi yaşıtlarıma, ne de her
biri yurtdışına gitme fırsatı arayan gençlere üzülüyorum. Ben bu ülkede sadece
çocuklara üzülüyorum! Bir dönem çalış, karneni al. Ailen, kısa bir mola vermen
ve birlikte vakit geçirebilmek için muhtemelen en sevdiğin şeylerden biri olan
karların içinde bir tatil planlamış. Ve gecenin kör karanlığı… Ah! Ah! İnsanlar,
ölümlerden ölüm beğenmenin çaresizliğini yaşıyor. Odanın dışına mı çıksam,
camdan mı atlasam…
İtfaiye saatlerce yok… Bu ülkede ambulanslarda saatlerce yok…
Ve ben gecelerdir, şu an hayatta olmayan kızım hayatta olsaydı, biz o otelde olsaydık ne yapardık diye düşünüyorum… Biliyor musunuz, ben her otelde kaldığımızda, sinemada, tiyatroda, İren’ e önce yangın çıkışlarını gösterirdim; kapılarının açılacağına ve sağlıklı şekilde tahliye edileceğimize inanarak. Bunu bilen çevrem abarttığımı söylerdi genelde. Arkadaşlar, bu ülkede şansa yaşadığımızı, bizi bizden başka kimsenin koruyup kollamayacağını anlamak için, paranoyak olmak için fazlasıyla olayla karşılaşmadık mı?
O ailelerden geride kalanları düşünüyorum. Kayıplarının ardından daha ilk haftaları. Henüz şoktalar, ama bir yandan da içlerindeki öfkeyi atmak, kayıplarının sorumlularını bulmak için çaba göstermeye başladılar. Hatırlarsanız bende İren’ i kaybedeli daha 10 gün olmadan, adını anmak dahi istemediğim o hastalıkla ilgili bir farkındalık oluşturmak ve ülkemizdeki ambulans sorununa çözüm bulmak için harekete geçmiştim. Görüştüğüm onlarca otoriteden duyduğum tek ortak cümle vardı: “Nadir hastalıkların tedavi masraflarından dolayı duyulması istenmiyor. Size yardımcı olamayız. Düzen böyle.” İşte bu yüzden, otoriterle sonuca ulaşmayacak bir çaba yerine, kendi başıma yaşadıklarımızı ve yasımı duyurmaya çalıştım.
Bu yangın elbette farklı. Bu kollektif
bir durum. Birlik içinde, toplum baskısı ile yetkililer sonuca ulaşacaktır. Ancak,
maalesef şu çok acı bir gerçek ki; suçlular bulunup hepimizin içini bir nebze
soğutacak cezalar verilse bile, gidenler geri gelmeyecek. O aileler, ömürleri
boyu bu üzüntüyle yaşamaya mahkumlar. Bu acı olayı önleyememiş olmanın verdiği
çaresizlik hissi zihinlerinden hiç çıkmayacak. Kafalarına acımasızca hücum eden
yüzlerce soru olacak. Neden? Her bir soruya zaman içinde cevaplar bulabilecekler
belki ama yas sürecinde cevabı olmayan tek soru “Neden?” in yanıtını hiç kimse
veremeyecek. Travmatik yas dediğimiz bu süreç geride kalanlar için
sonlanmayacak. Beklenmedik ve ani olarak kaybedilen sevdiklerimizin ölüm
şekilleri de yasımızı etkileyen faktörlerden biri. Bu faciada, geride
kalanların yas süreçlerini sağlıklı yürütebilmeleri mümkün mü sizce? Peki,
bizler, toplum olarak daha kaç tane kollektif yas tutacağız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder