İren’ imi kaybettiğim anda doktorlar ve yakınlarım önce bana sakinleştirici yapılmasını istediler. Cenaze günü içinde aynı fikri sundular ve sonrasında taziyeye gelen çoğu yakınımdan benzer şeyleri duydum. Sandılar ki, ilaçlar söndürecek yürek yangınımı. O yangını iliklerine kadar hissetmedikleri için sönebilir diye düşündüler. Hiçbir ilacın, yüreği yanan bir anneye tesiri olmayacağını tahmin edemediler.
Bense, her “ilaç” denildiğinde “Acının
içinden geçmeden, dışına çıkamam.” diyerek reddettim. Tıpkı, yasın içinden geçmeden, onunla
uzlaşmadan, yasımla yaşamayı öğrenemeyeceğimde ısrar ettiğim gibi. Benim yasım, ömrüm
boyunca taşıyacağım hayatımın yeni bir parçası. Hem size bir sır vereyim; yasa teslim
olmak kaybı kabullenmekten daha kolay. O yüzden, ben yasıma teslim olmayı
seçiyorum. Çünkü, bu teslimiyetin İren’ le kurduğumuz ilişkiyi yokluğunda da sürdürebilmenin
yollarını daha kolay bulmama yardımcı olduğunu keşfettim.
Bizim anne-kız ilişkimiz her zaman hayranlık uyandırmıştır. Ben içindeyken bunu fark etmiyordum. Yakınlarım ilişkimizin gücünden bahsettiğinde bana çok olağan geliyordu. Herkeste böyledir diye düşünüyordum. Ancak, İren’ i kaybettikten sonra, farklı bir anne-kız ilişkimiz olduğunu daha net gördüm. Çok sevdiğim, bir gün bile ayrı kalamam dediğim evladımı dokunamadan, konuşamadan, koklayamadan aynı derecede sevebildiğimi; bu sonsuz sevginin yanına ağır bir yük olan özlemi de katarak yola devam etmeye çalıştığımı gördükçe dayanıklılığımın geliştiğini fark ettim. 6 aydır bu acı içinde “ilaçsız” ayakta durabilmem İren’ den, sevgimizden, hayattayken onunla kurduğumuz bağdan kaynaklı.
Bağ kurmak, ebeveynlerin
çocukla kurduğu ilişkiyi, sevgiyi ve duygusal yakınlığı tanımlar. Karşılıklı
anlayış, duygusal destek, güven ve kabul üzerine inşa edilmesi gereken bir şeydir
bence. Fedakarlık gerektirir. İçten gelir. Sonradan oluşmaz. Sevdiğin kişiyi yokluğunda
aramaktır, merak etmektir bir parçası. Yerini başka hiçbir şeyle dolduramamaktır. Karşılıklıdır. İren’ le bağımız böyle şekillenmişti. Ve ben bu
kuvvetli bağı yokluğunda da devam ettirmeye çabalıyorum çünkü sevgi bitmiyor.
İngiliz
psikolog John Bowlby’ nin geliştirdiği Bağlanma Teorisinden yola çıkarak, “Yas
Uzun Bir Veda” kitabında şöyle diyor Şengül Hablemitoğlu: “… kişisel olarak
bağlanma modelimiz yas sürecini etkileyen faktörlerden sadece biri. Örneğin, güvenli
bağlanan kişiler daha çok özlem duyarken ve kaybettikleri kişiyi ararken,
kaygılı-kararsız bağlanan kişilerin yoğun kaygı ve suçluluk arasında sıkıştıkları
saptanmış.”
Yani,
sevdiklerimiz hayattayken onlarla kurduğumuz bağ yasımızı şekillendiren etmenlerin
arasında yer alıyor. O yüzden, bağ deyip geçmeyin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder