25 Temmuz 2025 Cuma

Yas Tutan Kalbimiz ve Beynimiz Neler Söyler?

Sensizliğimin ikinci yılının ilk günü...

Sensiz geçen bir yılın sonunda (12 ay, 52 hafta, 365 gün, 6 saat) sensizliğimin ikinci eşik yılının ilk günü bugün. Geçtiğimiz bir yılda birçok eşik zaman yaşadım. Okulların açıldığı gün, doğum günüm, 29 Ekim - 10 Kasım gibi seni hep sahnede gördüğüm törenler, yılbaşı, ara tatiller, doğum günün, iki bayram, anneler günü, takvimime yeni eklenen ‘yas tutan anneler günü’, bale resitali günü, karne günü, şampiyonluk günü, yaz tatili ve finali, adını koyamadığım, o gün ile yaptım (yani dün). Yaptık aslında. Sen olmasan ne kadar yapılabilirdi bilmiyorum. 

Her gün aynı yokluk, eksiklik, aynı acı, hüzün, gözyaşı, keder… Aynı yas. İki temel farkla… Birincisi, bu 365 günde gözünü açtığın her yeni güne bir öncekinden daha fazla özlediğini hissederek başlıyorsun. Dolayısıyla her yeni gün özlemle mücadele etmek demek. Bu savaşı kazanan anne görmedim henüz. İkincisi, yanında, dizinin dibinde, bir telefon kadar uzağında olmadığını bildiğin çocuğunu, her yeni günde daha çok severek uyanıyorsun. Tıpkı bu dünyadayken olduğu gibi. Sevgi büyüyor bir şekilde, uzağında da olsa büyütebiliyorsun evlat sevgisini. 

Kalp öyle bir organ demek ki; sevgiyi büyütürken yokluğunu asla kabul edemeyen. Beyin ise daha farklı. Yokluğu kabul etmeye çalışırken yorgun düşüyor. Zaman zaman, kendi deyimimle, ‘veriler alınamıyor, sinyaller kopuyor’. E haklı tabii. Çünkü beyin hiç dinlenmiyor. 365 gündür, geceleri uyku moduna geçip dinlenmesi gerekirken ya uykuya direnen annenin keyfini bekliyor ya da uyurken bile kaybını düşünen anne ile mücadele ediyor. Tam kabul eder oluyor, içerden ‘Olamaz!’ diyen kalbin sesini duyuyor. Haydaaa sar başa! Beynin mücadelesi çok anlayacağınız. Çünkü anneler biliyor ki, eğer kendilerini, beyinlerini meşgul edecek bir şey bulamazlarsa o şahane çılgın cevapsız sorular zihinlerini kemirmeye başlıyor. O sorular saldırdığında kalpte küsüyor: ‘Bu kadar büyüttüm yanında hissetmediğin çocuğunu içimde şimdi sen neden beni en başa götürüyorsun, yumruğun kadar organım, yorulurum bak’ diyor. 

Görüyorsun ki kalbinin, evladının yokluğu ile kurduğu bağ azalmaya başlıyor hemen devreye zihnini oyalayacak, onu cevapsız soruların saldırısından koruyacak birtakım meşguliyetler bulmaya başlıyorsun. Online’da sepete bir şeyler atmak, yetmezse mağazaya gidip kabinde denemek, konsantrasyon gerektirmeyen kısa videolar, diziler izlemek, odaklanabilirsen kitap okumak, bir eğitime katılmak, yani ben french oje sürüp, çizgileri birbirine eşit olmadı diyerek defalarca çıkarıp saatlerimi buna harcadığımı bilirim… Her şey olabilir, ucu bucağı yok. Anlamlı olup olmadığı fark etmez. Yeter ki sorulara değil başka bir şeye odaklanalım. 

Anlayacağınız, bu sarmal içinde iki ileri bir geri, bir kalbime bakayım bir beynime derken yasın iki temel taşı ile tanışıyor, onları sanki bunca yıl sana ait parçalar değilmiş gibi yeniden tanıyorsunuz. 

Yasın ikinci eşik yılında, kalbimiz ve beynimiz neler söyleyecek göreceğiz. Ayrılmaz iki parça gibi görünseler de, kalp ve beyin ayrı şeyler söylüyor. Beyin insanı kemiriyor. Kalp, bu acıya rağmen, genelde güzel şeyler söylüyor. O yüzden, ben ilk yılda kalbi daha çok sevdim. Çünkü orda İren en güzel haliyle büyümeye devam ediyor.

 


1 yorum:

  1. Ben kızımı gönlümde büyüttüğüm altı yıl bitirdim. Artık sözümün bittiği dünyayı, kendimi olduğu kadar kabul ettiğim yerdeyim. Dünyadan istifa edemedim. Yine de ; " ölüm satın alınsa alırım" diyen bir başka yüreği yaralı anne gibiyim . Çabadayım ama elimden geldiği kadar 💙 size de sevgiyle sarıldım🫂 geçelim 👣🌍👣

    YanıtlaSil