İren’ im,
40 gündür neler yaşıyoruz annecim biz?
Bu mektupta sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki…
Ve senden duymak istediğim…
Hayal ediyorum şu an… Yaz tatilinin son günleri olduğu için
ve değişen uyku düzenini muhtemelen düzene sokamadığımız bu son haftada sen “yatmayalım”
derken; yarın okula gideceğim için uykumun geldiği bu saatlerde ise ben “hadi
yatalım” diyoruz şu an. Ve sen, “Dur bir kahve yapayım da içelim” diyerek beni
ikna ediyorsun. Mutfağa gidip kahvelerimizi yapıyorsun. Yanına geliyorum,
bardakları taşımak için. Karşılıklı oturup sohbet etmeye başlıyoruz. Ama bugün
konumuz benim okulda yaşadıklarım ya da senin transfer haberlerin değil. (Sana
bir not: Kerem Aktürkoğlu, namıdiğer “Kuşçu” Benfica’ ya transfer oldu. “Icardişko”
birkaç ay sakatlığından dolayı kadroda yok. Yerine, Osimhen geçici olarak
transfer edildi.)
Bugün konumuz ikimizde farklı boyutlardayken neler olduğu… Senden,
beni tatmin etmese de, haberler alıyorum… O gülen yüzünle rüyalarda buluşuyoruz…
Sende, benden alıyorsundur eminim… Hissediyorsundur burada yokluğun ile baş
başa kalan anneni…
İlk günler çok çok şoktu annem. Çok çok kalabalıktı… Kendimle
kalmaya, ne olduğunu idrak etmeye alanım olmadı.
Senin bu dünyaya melek olarak gelip, melek olarak gittiğine
beni ikna eden Selin Hoca’ ya “Ben diğer annelerden farklı olarak hem bu
dünyada hem öteki dünyada anneyim” dedim ve bunu “İren’ in Annesi” olma
sıfatımın yanına ekledim.
Seni sadece yakından tanıyanlar değil sosyal medyadan
tanıyanlarda, herkes, hatta benim yüz yüze tanışmadığım diğer kampüslerdeki meslektaşlarımda,
hiç kimse beni yalnız bırakmadı annem. Senin sevgini, yerini elbet dolduramazlar.
Süreçte yalnız olmadığımı gördüm hatta şaşırdım bu ilgiye. Acı, sadece benim
acım olmaktan çıktı, herkesin ortak acısı oldu. Bunun bir sebebi olmalıydı… Yaydığın
enerji ile ne kadar özel bir çocuk olduğunu herkesin hissettiğini düşündüm.
Ev ve “o yer” arasında her gün gelip gittim; ki muhtemelen
görüp hissetmişsindir. Sonra, oradaki diğer acılara ortak olmaya başladım. Her akşam
anneannene “Biz ne yaşıyoruz? Biz ne yapıyoruz?” diye sordum. Anneannen cevap
vermedi.
Ölüm hepimizin bildiği bir gerçekti şu ana kadar, ancak hiç
yaşanmadığı için bilmediğimizi anladım.
Sınanmayı sorguladım defalarca… Cevabını bulamadığım “neden”
sorusu ile… “Güçlüyüz diye her şeyde bizim mi başımıza gelecek?” dedim… Ki
seninle 2017’ de başladığımız yeni hayatımıza kadarda “güçlü” olduğumu hiç
düşünmemiştim. O dönem hatırlarsan Gözde Öğretmenin çok söylerdi bu cümleyi, “Güçlü
annenin güçlü kızı”… Evet aşkım, ikimizin gücünün yetmediği şeylerde olabiliyormuş
hayatta… Maalesef… Sonra, birlikte kurduğumuz yeni hayatımızdaki gücü senden
aldığımı fark ettim ve sensiz artık nasıl güçlü olabilirimi düşündüm, insanlar “Güçlü
olmalısın, İren seni böyle görmek istemez” derken… Tekrar nasıl güçlü olunur bilemedim…
Çok korktuğum ölümden, ölmekten korkmamaya başladım… “Bir
gün İren’ e bir şey olursa ne yaparım?” diye aklımdan geçirdiğim günlere lanet
okudum… Bunu düşündüğüm için oldu sandım… Sonra anladım ki bu soruyu her anne
aynı kaygıyla soruyor… “Bana bir şey olsaydı İren ne yapardı?” dedim… Senin
bununla nasıl başa çıkacağını bilemedim, seni mahvetmek istemediğim için “Bu
acıyı onun yaşamasını istemem, ben tüm acıları çekeyim yeter ki olduğu yerde
huzurlu olsun” dedim… Bitmedi… “Bana bir şey olsa İren’ in ne yapmasını isterdim”
diye sordum kendime… Cevabı en net soru bu… Defin ve duadan sonra hemen ertesi
gün okulsa okul, parksa park, baleyse bale, hemen ertesi gün hayatına kaldığı
yerden devam etmen… Sende bunu istermişsin, öyle dediler… Ama olmadı.. Olsun
diye uğraştım… 11 gün sonra okula kahvaltıya gittim senin eski ve yeni müdür
yardımcıların ile… İçeri nasıl gireceğimi çok düşündüm… Etrafıma bakmadan sadece
önüme bakarak hızlıca yürüdüm… Şaşarsın İroş, arkadaşlarımla sürekli
ağladığımız, ya da aldığım uyku ilaçlarının etkisi ile (gece uyutmayan gündüz
uyutan) gün içinde ben uyurken geldikleri, saatlerce beni bekledikleri ev
dışında bir yerde olmak “iyi” geldi… Ertesi gün bir daha, ertesi gün bir daha
derken 22 gün olmuş… Tabii sen eski performansımı bekleme benden tatlım… Bazı
gün sadece sohbet edip kahve içtim, bazı gün program yaptım, bazı gün erken
çıktım, bazı gün sabah ağlamaktan vaktinde gidemedim… Ama bir şekilde sadece “nefes
alıyoruz işte” diye tanımladığım hayatın içine karışmaya başladım…
Bu arada senin melek kanatlarını ve elinin içindeki beni
kondurdum kendime… Rüyamda gördüğüm yüzükleri yaptırmanın peşine düştüm… Kendimi
oyalamak için türlü şeyler bulmaya çalıştım… Mesela kitap okudum tam bir
okumayı yeni öğrenen çocuk edasıyla… Her satırın altını çizerek, anlayabilmek
için aynı cümleyi 3-4 defa okuyarak… Sonra vazgeçtim okumaktan…
Tabii, bazı günler gelmeye başladı İren’ cim… Bugün olduğu
gibi işte, “40” ı… Ne yapalım, nasıl yapalım, nerde yapalım… Mevlidin için
şekerler, Yasin kitapları, tesbihler seçtim… Elbette, detaycılığımla ama tüm
detaycılığımla değil, emin ol… Beyaz olsun, şu yazılsın… Orda iki kelime var, duymak
istemediğim… Buraya hızlıca yazıp geçmek istediğim… “Merhum” ve “Rahmetli”…
Bunları her duyduğum veya okuduğumda şu an olduğu gibi ağlamaya başlıyorum
annem… Bazen, “Bu kabustan beni biri uyandıracak herhalde” diyen umudumun
aslında bir umutsuzluk olduğu hissini veriyor o iki kelime…
Bir de “o yer” de ki “taş” var annem… Seni anlatan her şeyi
üzerine koymak istediğim… Şu an 7. sınıf hazırlığı içinde neler yapacağımızı
düşünmek yerine, o “taşı” nasıl “sen” yaparım diye düşünüyorum… Var tabii
aklımda bir şeyler… İnşallah, Selahattin Usta yapacak, yanıltmayacak beni…
Yoksa başına nasıl bir dert alır sen tahmin ediyorsundur… İşte bunları
düşünürken konuşurken anneannene yine aynı soruyorum: “Biz ne yaşıyoruz? Biz ne
yapıyoruz?”… Artık bir cevabı var Selvi’ nin: “Yapmamız gerekenleri…”
Dedeni en sona bırakmak istedim annecim… Özgür Dede’ nin
Özgür Kızı İren… Deden, elbette iyi değil.. Ben kötüleşince kendini topluyor
bana destek olmak için… Eve sığmıyor, bir içeri bir dışarı… Anneannen ise hep
aynı cümleleri kuruyor… “Ben torunuma mı yanayım sana mı? Sen iyi olmazsan ben
iyi olamam.” O da anne… Kalanına yanarken ona şunu söylüyorum Balım: “Sen çok
şanslı bir kadınsın anne çünkü evlatların yanında…”
Evet aşkım, bu acı seni tanıyan tanımayan herkesin ortak
acısı oldu… Herkes çok iyi niyetle geride kalanı düşünüp sabır dilerken, ben
hep gidenimi, içimde sakladığım görünmeyen yarayı düşünüyorum… Biz seni çok özlüyoruz
bebeğim, öyle böyle değil… Çok çok çok çok çok çok çok çok…
Hadi artık yatalım, kahveler bitti, dertleştik Balım…
İ: Aşkım, ben duamı ettim, Allah seninkini kabul etsin, iyi
geceler.
G: Allah kabul etsin canım, iyi geceler, tatlı rüyalar…
G: İren, uyudun mu?
İ: Uyumadım.
G: Ben gözümü kapıyorum, iyi geceler canım… Seni çok
seviyorum.
İ: Ben seni daha çok…
G: Ben daha çok.
İ: Ben daha çok.
G: Hadi uyu canım.
İ: Sevgilim…
G: Sevdiğim…
İ: Aşkım
G: Balım
İ: Bal kavanozum
G: Annesinin kuzusu
İ: Kızının kuzusu
G: Şenüğüm…
Her gece yaptığımız bu “sevgi yarışını” yanımdaymışsın gibi
hayal ediyorum yine… Sesini de duymak isteyerek…
Bu dünyada olduğundan daha mutlu ve daha huzurlu ol annem… Huzurla
uyu… SENİ ÇOK SEVİYORUM BALIM, BAL BALERİNİM ve artık BAL MELEĞİM…